Kategoriler

19 Eylül 2018 Çarşamba

Amin Maalouf / Semerkant Kitap Yorumu


"Cennet de senin içinde cehemmem de."

Öncelikle merhaba!
Madam Bovary tarzında bir analiz yazmak, kitaptaki olaylar hakkında içimi dökmek istemiştim ama onun yerine oldukça az spoiler vermeyi tercih ediyorum çünkü okumaya başladığımda (kitabı açıp okumama vesile olan mugglecığım'a öpücükler:*) kitap hakkında bildiğim şeylerin sayısı azdı ve olabildiğince spoilerdan kaçındım. Bunun kitaba daha fazla tutunmama yardımcı olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden size Semerkant'ı okumaya sebepler sunmaya ve birtakım şeyler hakkında söyleşmeye geldim.


İlk defa kendi isteğimle bu tarzda bir kitap okuyup beğenmiş olmak beni sevindiriyor. Tarihteki bu önemli karakterlerin öykülerine burnumu sokabildiğimi hissetmek.. Burnumun ucu sokuldu eminim ama bundan çok büyük keyif aldım. Ömer Hayyam'ın gözünden sakındığı 'Rubaiyat' kitabının Semerkant'tan Titanik'e uzanan macerasını daha ilk sayfadan öğrenmek büyük bi meraka boğdu beni. (Zaten kitabın arkasında da Atlantik diye belirtiyor)  Çoğu zaman romanda gördüğüm yerleri ve bazı şeyleri gogıllattım. Salt okumaya değil de araştırmaya iten kitaplardan olduğu için araştırmacı-gazeteci kişiliğimi memnun etti ( :D )
 Karakterlerin yaşamları ve kesişme yolları, vardıkları yerler, birbirlerine kattıkları şeyler, aldıkları şeyler neler neler! Her bir karakterin apayrı olması da doğal olarak sonlarının apayrı olmasına neden oluyor. Ömer Hayyam, Nizamülmülk ve Hasan Sabbah. Bu üç adamın bir parsla karşılaşması, davranışları ve başlarına gelenlerin anlatıldığı bir yer var.(syf148) Semerkant yazmasından alınan o kısımda ana karakterler adeta nokta atışıyla yorumlanmış.

"Zamanın iki yüzü var, dedi kendi kendine hayyam, 
iki boyutu; uzunluğunu güneşin seyri belirliyor kalınlığını ise tutkular."

Kilit nokta hep Ömer Hayyam'dı. Onun aşkı, bilgisi, dürüstlüğü, devrinin ötesinde davranışları ve hayatını kendi kabuğunda sevdiği şeylerle dolu minimalist bir yaşam sürdürmesi örnek alınacak şeylerden. Zaten kitapta Rubaiyat'ından parçalar okuduğumuzda az çok anlıyoruz nasıl bir ilim adamı olduğunu.


"Sevgilinin yanında yapayalnızdın , Hayyam. Şimdi sığınabilirsin ona, artık gitti madem."


Gelelim İkinci kısıma..

'Bin yılın sonu'na geldiğimde okumaya birkaç gün ara verdim.Ana karakteri ölmüş bir şeyi okumak gibiydi. Alıştığım hayatlar gitmiş yerine yabancı birileri gelmişti. Sonrasında Benjamin Omar Lesage'a adapte oldum ve Rubaiyat'ı bulma macerasında peşine takıldım. Taa ki bir noktaya gelene kadar.. İRAN MESELELERİ!
bu kısımlar benim için yer yer duraklama dönemiydi. Hatta kitapta sevmediğim yer burası. (bir de kadınlarla ilgili mevzular var. Sıra onlara da gelecek)
Oysa Rubaiyat arayış serüveni ve Benjamin O & İran prensesi Şirin arasındaki "
kim bilir, belki de yollarımız yeniden kesişir" li koşturma hoşuma gidiyordu. Ama İran devrimine ve birtakım şeylere ortak olmak durumunda kaldım.
Çevirmen gerçekten övgüleri hak ediyor. Fransızca ve Türkçeye hakimiyeti ortaya güzel bir çeviri bırakmış. İleri de orijinal dilde okursam nasıl tat alırım bilmiyorum ama harikaydı çeviri😁

*Titanic'in bildiğim en büyük iki kaybı: Rubaiyat ve Jack Dawson ⛴️

  
Okurken bilgiye ve tarihe doyacağınız, aşktan da nasibini almış öyle güzel bir kitap ki olayları birçok açıdan yorumlayabiliyorsunuz.  

 Doğunun macerasına kendinizi kaptırmaya hazır olun!






OKURKEN "VAY BE" DEDİĞİNİZ, SEVDİĞİNİZ, GARİPSEDİĞİNİZ YERLER VAR MI?
DÜŞÜNCELERİNİZİ BİZİMLE PAYLAŞIN :)

Merveilleuse🌹

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder